Renk renk, meraklı, kıskanç, kuşkulu, yorgun belki uykusuz; yüzlerce göz üzerindeydi,
spotlar ten rengini beyaza boyuyor, bir beklenti salonun ortasında nefes alıyordu.
Zamanının uzun bir kısmını içinde bulunduğu anın hayalini kurarak geçirdiğini anımsadı.
Bacaklarını hafiften bir titreme almasını kendince buna dayandırıyordu.
Fakat titreyen sadece bacakları değildi, yüreği, hisleri, hayalleri de titriyor,
bulanıklaşıyordu.
Kalbi ve zihni arasında sanki bir anlığına flu bir katman peydahlanmıştı.
İki tarafı da birbirinden bihaber gibi ortada şapşal bir kütle gibi kaldı bir süre.
Sonra konuşmaya başladığında, sıcak bir hava içinden geldi geçti.
Donukluğunu eriten kendi konuşması mıydı, yoksa insanların yüzlerinde beliren tatmin
duygusu muydu, emin olamadı bir süre.
Fakat bu nahoş ikircikten sıyrılmak onun için zor olmadı.
Herkesten önce kendini tanımak isteyen bir adamdı.
Bunun elzem olduğunun farkındaydı.
Adı olmayanın aklına, başkasının adını sormak gelmezdi.
Ve tam da bu yüzden o biliyordu karşısındakilerin umrunda olmadığını…
Her bir kelimesini ezberlediği konuşmasını yaparken kendisini izleyenlere göz gezdirdi.
Samimiyetsiz yüzler, fikirsiz bakışlar, içi boş sevinç kırıntıları gördü.
Değerli olanı ayırt etmek için başkalarının kanaatine muhtaç bir sürü insan...
Gerçekten de bir sürü, gibilerdi.
Birçoğu anlattıklarını sadece burada, bu kürsüde anlattığı için ona kıymet
veriyordu.
Tanıdıkları birinin alkışlanmasıyla gözleri ışıl ışıl oluyordu onların.
Neden yoktu, nasıl yoktu?
Ne… vardı.
Netice mühimdi, niyet önemsizdi.
Nasılını ne yapacaklardı ki?
Olan ve olmayan vardı sadece…
Yapılan ve yapılmayan…
Göz önünde olan önemliydi, kimse arka sıralara saklanan bir kahramanın adını
hatırlamazdı, derin bir filmin senaristi, oyuncusu kadar baş tacı edilmezdi.
Gerçeğe dönüşmeyen bir hayalin manasıyla kimse ilgilenmez, kanlı canlı olmayan bir
niyetin temizliğini kimse umursamazdı.
Bu yüzden ciddiye almıyordu onları, onların fikirlerini…
Bu yüzden düşlerinin kıymetini, yabancıların hükümleriyle biçmiyordu…
Bu yüzden niyetinin ne olduğunu anlatmak için nefesini tüketmiyordu.
Karşısındakiler ona yabancı, değildi aslında evet, yalnızca zihnine yabancıydı.
Onun kalbi farklı bir ezgiyle şarkı söylüyordu.
Bu yüzden konuşmasını bitirdiğinde onca tezahürat, alkış ve gülücükler bir duygu
zuhur ettirmedi yüzünde.
Sürekli güleç olması manasız alkışlardan değildi; kendini, ne yapacağını, neden
yapacağını biliyordu yalnızca.
İstemsizce gülümsüyorsa eğer sebep sadece bundan ibaretti.
Không có nhận xét nào:
Đăng nhận xét